7.29.2015

Yeni romantik seri...











Merhabalar, uzun bir ara oldu blog ve benim için. Araya ülkenin tatsız durumu ve sıcaklar girince herkes gibi takatım kalmadı... Ama hayat devam ediyor. Hatta tatlı bir telaşım var şu sıralar. Motive ediyor beni. Dükkan için yeni bir soluk.

Yoğunluk kafa dağıtmanın en iyi yolu çoğu zaman. Bulunacak çokça fikir, uygulayacak zaman ve el çalışması var gündemimde. Yetişecek çok iş var anlayacağınız. Şimdilik sürpriz. Fotoğraflar da ipucu olsun...


7.13.2015

Ahh Kaş...










Ahh Kaş, ne güzelsin! 
Yine birileri bizi düşündüğünden Kaputaş'ta tesis ihtiyacı var demiş, bizim de içimizi yakmış. Bazı yerler de bakir kalsa olmaz mı yani?




7.10.2015

Hayaller...


Ahh Bodrum! Gerçi bu iç çekişim Bodrum'a değil, herhangi bir tatil yeri de olabilir. Sıcaklar başladı ama işlerden dolayı bu sene daha geç tatile çıkabileceğiz. Ben de arşivden fotoğraflarla bol bol tatil yayını girerim artık :)
Mutlu cumalar, keyifli haftasonları hepinize...



Köyle iç içe bir antik kent...











Sevgili Ayşegül'ün (Sahildeki Ev) gezi rotasından esinlenilmiş bir posttur efendim ;) İzmir-Muğla istikametinde git gel baya bir yol katetmiştim zamanında... Hoop arşivden eski fotoğrafları gün yüzüne çıkarma zamanı gelmiş dedim.
 Restorasyon okuduğum için de o bölgedeki antik kentlerin çoğunu ziyaret etmişimdir. Ama Aydın-Muğla arasındaki Ege'nin en büyük gölü Bafa Gölü'ne bakan Kapıkırı Köyü ve bu köyle iç içe olan M.Ö 350'de kurulan Herakleia Latmos kenti bir başkadır benim için. Siz bu teknik bilgileri boşverin de gidin havasını soluyun, antik tiyatroda otlayan hayvanları sevin en iyisi :))


7.08.2015

Bir aşk çocuğu: Eames Sandalye / A love story: Eames Chair






Bugün, artık her yerde görmeye alıştığımız, çok değil bundan sadece bir kaç yıl önce ulaşması zor olan ama şu anda gözlerin aşina olduğu tasarım harikası ikonik sandalyeden bahsedelim.
Aşk çocuğu dememin sebebi Amerikalı Ray-Charles Eames çiftinin ürünü tasarlarken o günün koşullarında tasarım parametrelerinin doğum kadar zor ve sonucun tasarım alanındaki etkisinin aynı mucizevi doğum gibi olmasında tabi ki. 
Ne kadar 20. yüzyıl Modernizm döneminden bahsediyor olsak ve üstelik Bauhaus ekolünün fırtınası henüz sönmemiş de olsa 1950 yılından söz ediyoruz. (İronik olsa da tasarımcı Charles Eames de bakış açısının fazla modern oluşundan dolayı okuldan atılmıştır.) 
Her tasarım bir öncekinin üzerine çıkmalıydı... O dönem tasarımcıları gibi malzeme ve formda yenilikçi bir yol izleyen çift farklı malzeme ve metod arayışına girdiler. Her mimarlık fakültesinde okuyan gencin idolü (tabi benim de:)) duayen mimar Alvar Aalto'nun ahşap kalıplamalarından esinlendiler. O dönemin revaçta malzemesi plastik kullanmaya karar verdiler fakat form kalıbını kendi ürettikleri kalıp makinesiyle hazırladılar. Üstelik atölyede değil evde. İşte azim insana neler yaptırıyor! Aslında hiçbir başarı tesadüf değil; hedef belirleyip çok çalışmanın eseri. 





İlk kalıp sandalyeleri Saarinen'le birlikte çalıştıkları üründür ve New York Museum of Modern Art'ın (MoMA) 'Organik Tasarım' yarışması için tasarlandı. Sonrasında Herman Miller için bir çok ürün tasarladılar. Aralarında hiç kuşkusuz en önemlilerinden biri 1956'da tasarladıkları Lounge Chair.


Bir ürünü 'tasarım' yapan girdilere tek tek değinmeyeceğim fakat Eames'ler malzeme, denge, form ve üretilebilirlik dörtlüsünün olağanüstü bir örneği olan ürünler tasarladılar. Bu da sandalyeyi günümüzde hala tercih edilen ikonik bir endüstriyel ürün haline getirdi. Yüzyılın en iyi sandalyesi seçilmesi tabi ki bir tesadüf değil. 




Dönemin sosyo-kültürel şartları seçtikleri malzemede etkili oldu. 2. Dünya Savaşı'ndan sonra ekonomik bir malzeme olan plastik ve fiberglasa yakınlaştılar. Tasarımın dönemin sanat anlayışı, benimsenen ekoller vs. gibi parametrelerinin hepsi içinde değerlendirilmesi lazım. Tasarım anlayışı da bunu gerektirir. Basit ama etkili... Bunun aksini düşünmek de 'Ne var ki Picasso'nun çizdiğini ben de çizerim' deme cahilliğinin yansıması gibi...
Tabi bu demek değildir ki-çoğu örnekte olduğu gibi-döneminde tu kaka edilen sanatın daha sonra yıldızı parlamaz. 

Modern sanat eğitimi alan Ray Eames'in deneysel ve heykelsi form arayışının da yansıması etkili olmuştur ürünlerde. Fizik kurallarını da unutmadılar tabi. Sandalyenin taşıyıcıları ayaklar da Eiffel Kulesi'nin konstrüksiyonuna benzetilir. 





Şu anda amiyane tabirle ayağa düşmesi hem sevindirici hem de üzücü. Çünkü kebapçıda bile karşımıza çıkıyor. 'Kebapçı' bir örnek, hiç yermek için kullanmadım.  Ama madem alıp dükkana koyuyorsun biraz dekorasyona da çeki düzen ver de canım sandalye can çekişmesin değil mi ama! :))

Yani kıssadan hisse Eames Chair hikayesi burada bitmek üzere. Aslında 1000tl  gibi bir fiyat çok gibi görünse de bu bir marka fiyatıdır ve şu anda da sandalyenin hakları Vitra tarafından satın alınmıştır. Türkiye'de belirli tasarım mağazalarında orijinal sandalyeyi bulabilirsiniz. Ya da çok başarılı replikasyonunu bir çok yerde bulup edinebilirsiniz.

Mozaik Design'da orijinallerini fotoğrafladığım kareleri de paylaşayım.













7.03.2015

Çini seramik / Ceramics












Bu çini seramikleri okul dönemimde Geleneksel Türk El Sanatları dersinde çalışmıştım. Şimdi seramikle haşır neşir olmak ve denemek isteyenler varsa birkaç tüyom olacak. Aslında bu post da acemiler için hazırlandı. Ben 4 dönem geleneksel el sanatları dersi aldım ve tabi ki bir acemiyim. Bu işe yıllarını veren uzmanlar var. Zaten elime almayalı da 8 sene oldu. Fırsat bulursam tekrar bir ilişki kurmak istiyorum ;) 
Tabi ki ev ortamında uygulama diye bir şey yok. Öncelikle bunu göz önünde bulunduralım. Fakat eli yatkın ve biraz da araştırmacı olan hevesliler kurs almadan gayet de kendileri için bir şeyler deneyebilirler.
Malzeme temini konusunda bildiğim bir yer yok (tüm malzemeleri okulda hocamız sağlamıştı) fakat artık her malzemeye kolayca ulaşılabiliniyor. Mutlaka büyük hobi marketlerde vardır. Ama sırlama ve fırınlama aşamasında bir atölyeye uğramak şart olduğundan gerekli malzemeleri oradan da sağlayabilirsiniz.
İnternet her şey için mükemmel kaynaklar sunuyor. Güzel anlatımlı, detaylı videolara ulaşabilirsiniz.

Malzemeler: Boya, çeşitli kalınlıkta fırça (çini boyaları için özel at kılı fırçası bulamazsanız kaliteli sulu veya guaj boya fırçaları da olabilir), parşömen veya eskiz kağıdı, strafor, ince uçlu delici biz iğnesi, hamur silgi, jilet, kömür tozu, tül veya kadın çorabı, kurşun kalem.

Öncelikle size tavsiyem eğer geleneksel motifleri uygulayacaksanız elinizin alışması için örnek görsellerdeki desenleri tek tek çalışmanız. (bu desenlerin hepsinin bir hikayesi, ait olduğu dönem ve adı var tabi) Evet hani ilkokulda güzel yazı dersinde el yazısı harflerini çalıştığımız gibi yüzlerce çizin. 
Beğendiğiniz ve çalışmaya karar verdiğiniz desenin uygun boyutlarda çıktısını alın ve eskiz kağıdını altına koyup deseni çizin. Daha sonra eskiz kağıdını strafor üzerine iğneyle sabitleyip biz deliciyle tüm deseni minik aralıklar bırakarak deliyoruz. Delinmiş olarak baskı almaya hazır olan desen kağıdınızı seramik karo, çanak veya bardağınızın üzerine koyarak kömür tozu doldurduğumuz ince kadın çorabını desen üzerine sürün. Bu aşamada kaydırmamaya dikkat edin. Dairesel formlar için orta noktayı pergel yardımıyla bulmanız işinizi kolaylaştıracaktır. Kağıdı dikkatlice kaldırdıktan sonra fazla olan kömür tozlarını üfleyerek uzaklaştırın. Kurşun kalemle baskı deseni düzgünce çizebilirsiniz. Eveeet uzun bir yoldan sonra geldik boyamaya. Fırınlandıktan sonra renklerin baya bir koyulacağını unutmayın. Boyama işlemi bitip kuruduğunda bulaşmış kömür tozlarını ve kurşun kalem izlerini hamur silgiyle alın.
Hata yapmaktan korkmayın, geri dönüşü var. Jilet bu aşamada devreye girecek. Hatalı kısmı jiletle kazıyorsunuz.
Profesyonel birinden sırlama ve ardından fırınlama aşamasında yardım alın. Dediğim gibi bir seramik atölyesine uğrayın. ;) Buna rağmen maalesef bazen sır çatlakları veya kırılmalar oluyor. 
Tabi ki meşakkatli bir zanaat. Ama güzelliği de yüzyıllar boyunca hepimizi etkilemiyor mu?

Şimdi eskilerden bir kaç çalışmamı daha ekliyorum. Zor şartlarda çekilmiş fotoğraflar olduğunu göz ardı etmeyin. ;)) Beni çok zorlayan, dönem sonu projesi olarak sergiye yetiştirdiğimiz çalışmam da en alt fotoğraftaki 8'li karo seramikler. Selçuklu dönemine ait bir eserin replikasyonu...Satıldığı için elimde değil. Mavi tabakları ise anneme hediye ettim, şimdi onun salonundalar.






Çok uzun bir yazı oldu. Umarım yararlı olmuştur. 
Hepinize mutlu haftasonları...